Ana Menü
Çocuğa İyi Örnek Olmak Çocukların Sorularına Usanmadan Cevap Vermek Oyunlarla Allah’ı Tanıtma Din Eğitimi, Allah Sevgisini Öne Çıkarmalı Allah İnsanları Niçin Yarattı? ÇOCUKLARDA ALLAH SEVGİSİ
Ziyaretçi Defteri

Allah`ı merak eden çocuğa cevaplar

Çocuğunuz size, "Allah insanları niçin yarattı? Neden bazılarını çirkin, bazılarını sakat yaratıyor? Öldükten sonra bizi nasıl diriltecek? Allah’ı nasıl inkâr ediyorlar?" diye sorarsa cevabınız var mı?

Geçtiğimiz yıl Ağustos ayında yayınladığı  Allah'ı Merak Ediyorum adlı kitapla, Allah'ı merak eden çocukların sordukları sorulara cevap vermekte zorlanan anne-baba ve eğitimcilerin imdadına yetişen Uğurböceği Yayınları Özkan Öze'nin Allah'ı Merak Ediyorum adlı kitabının ikinci cildini yayınladı.

Allah insanı niçin yarattı

BEŞ yaşındaki oğlum geçen gün bana, “Allah beni neden insan yaptı?” diye sordu. “Yarattı” kelimesi onun dünyasında henüz tam olarak anlamını bulamadığı için, “yaptı” demeyi tercih etmişti.

— Söylesene baba! Allah beni neden insan yaptı?

Eh, baba olmak kolay mı? “Hadi söyle bakalım!” dedim. Ve bu sorulara hep hazırlıksız yakalandığımı düşündüm.

Yine apar topar bir cevap vermem gerekiyordu.

— En güzeli insan olduğu için Allah seni en güzel olandan yaptı!

Anlamadı!

— Niçin?

— Yani insan en güzel olduğu ve Allah seni sevdiği için insan olmanı istedi ve seni insan olarak yarattı!

— İnsan en güzeli mi?

— Tabii, yoksa sen kurbağa mı olmak isterdin?

— İstemem!

— Ahtapot?

— İstemem!

— Örümcek?

— Hımm! Hem “örümcek” hem “adam” olmaz mı?

“Örümcekadam olsa!” demek istiyor ama açık açık söylemiyor. Eğer, “Olur olur!” deseydim, “Allah neden beni de Örümcekadam yapmadı?” diye soracaktı. İşte o zaman çık işin içinden!

— Olmaz! O dediğin sadece filmlerde olur. Bir tanesini seç, “örümcek” mi “adam” mı?

— Adam tabii ki! En güzeli adam olmak!

Ve Allah, insanı yarattı

ALLAH’IN yarattığı milyarlarca galaksiden birindeki, milyarlarca yıldızından biriydi Güneş.

Öteki yıldızlardan, pek bir farkı yoktu. Öyle çok büyük sayılmazdı mesela..

Ama kaderi, tüm o yıldız kardeşlerinden daha parlak yazılmıştı. Etrafındaki, irili ufaklı  bir düzine gezegenden biri, bizim küçük Dünyamızdı çünkü.

Güneşe, Dünya’nın gündüzlerini aydınlatan bir lamba görevi verilmişti.

Dünya ile arasına öyle ince hesaplarla belirlenmiş bir mesafe koymuştu ki Allah; kendisine Dünya’dan daha yakın olanlar yüzlerce derece sıcaklıkta yanıp kavrulurken, uzaktakiler eksi bilmem kaç derece soğuk bir karanlığa gömülüyordu.

Dünyanın farklılığı bundan ibaret kalmadı

Dağlar, derin vadiler, kayalar ve taşlarla bezendi üzeri...

Kayalar un ufak edildi ve geniş düzlüklerine yumuşacık bir toprak serildi.

Sonra, küçük dünyanın, çevresine masmavi bir atmosfer sarıldı. Bu mavi atmosferin içinde, dağlar kadar büyük bulutlar yaratıldı, yeryüzüne damla damla yağmurlar yağmaya başladı.

Dağların eteklerinden kıvrıla kıvrıla giden dereler, nehirler, akarsular akmaya başladı...

Taşların kayaların arasından fışkıran tatlı pınarlar var edildi.

Denizler doldu taştı, dalgalar kayalıkları selamlamaya başladı...

Bu haliyle dünya, tüm öteki gezegenlerden ve yıldızlardan çok çok farklıydı. Ama yine de onlar gibi ölüydü yani üzerinde hayattan, canlılıktan hiçbir eser yoktu.

Ve Allah, dünyada hayatı yarattı...

Yeryüzünün her bir köşesinden, hayat fışkırmaya başladı.

Ne toprakta, ne taşlarda, ne suda, ne Güneşte, ne öteki yıldızlarda olmayan hayat, dünyada yaratıldı.

Ovalar yemyeşil çayırlarla döşendi.

Rengarenk ve mis kokulu çiçekler açtı yeryüzünde, ağaçlar milim milim uzamaya başladı.

Ormanlar kapladı dağ eteklerini...

Yeryüzü şenlendi, neşelendi!

Ama iş bununla da kalmadı.

Ve Allah, hayvanları yarattı.

O rengarenk çiçeklerin arasında tatlı vızıltılarıyla uçuşan bal arıları, sabahları ağaç dallarında ötüşen ve cıvıldaşan kuşları yarattı...

İspinozları, serçeleri ve bülbülleri yarattı...

Ormanlarda güzel gözlü ceylanlar, savanlar da aslanlar yarattı..

Toynak sesleri ıssız vadilerde yankılanan yağız atlar, alnı akıtmalı kısraklar yarattı...

 Denizlerde milyonlarca değişik balık yarattı Allah.

Her zaman gülümseyen neşeli yunuslar, dev gibi balinalar, minicik istavritler, kıvrım kıvrım kabuklarıyla deniz minareleri yarattı.

Kucaklarında inciler büyüten istiridyeler ve rengarenk mercanlar ve mürekkepbalıkları ve ahtapotlar ve denizyıldızları...

Ovalarda meleyen kuzular yarattı.

Taptaze otlarla bütün gün karınlarını doyurduktan sonra, koca kafalarını sallaya sallaya yürüyen inekler yarattı...

İşte şimdi dünya, uzaydaki hiçbir gezegene ve yıldıza benzemeyen bir hâl almıştı.

Hemen yanıbaşında duran ve geceleri bir nurlu kandil gibi parıldayan Ay bile, dünyada yaratılan hayatın zerresine sahip değildi...

Dünya muhteşem bir tablo gibiydi. Ama henüz tam olarak bitmemiş bir tabloydu bu.

Ve Allah insanı yarattı!

Allah insanı yarattı! Ve o vakte kadar yarattığı hiçbir canlıya vermediği bir takım özellikler verdi insana.

Allah’ın insanlara verdiği göz ile ineklere verdiği göz çok farklıydı mesela!

Hayır! Gözün iriliğinden, şeklinden, renginden yapısından bahsetmiyorum! Gözün görmesinden bahsediyorum!

Çayırlarda çimenlerde sabahtan akşama kadar otlayan bir inek için, kan kırmızı bir gelincik, tatsız bir ottan başka bir şey değildir...

İneğin gözü, belki gelinciği görür ama ondaki güzelliği görmez.

“Şu yemyeşil çimenlerin arasında o kıpkırmızı gelincik ne de yakışıyor! Allah bu gelinciği ne de güzel yaratmış!” diyemez hiçbir inek.

İneğin o koca koca gözleri o güzelliği görmez...

Onu ancak bir insanın gözü görür.

Allah’ın insanlara verdiği kulaklar ile eşeklere verdiği kulaklar da çok farklıdır.

Hayır! Elbette yine bir eşek kulağı ile bir insan kulağı arasındaki boy ve şekil farklılığından söz etmiyorum. Onu zaten herkes biliyor.

Bir sabah vakti, ihtiyar bir söğüt dalında ötüşüp duran bir bülbülün sesini, eşeklerin o koca kulakları da duyuyordur mutlaka. Duyuyordur ama, yeryüzündeki hiçbir eşek, bülbülün o sihirli şarkısıyla kendinden geçmez, şiir yazmaya kalkmaz..

“Allah bu bülbüllere ne güzel şarkılar öğretmiş, ne de güzel bir ses vermiş!” demez.

Çünkü eşeğin kulakları bülbül sesini duysa da, ondaki güzelliği duymaz...

Onu ancak insan kulağı duyar.

Hiçbir insanın burnu, bir köpeğin burnu kadar iyi koku alamaz. Ama hiçbir köpeğin gidip bir gülü kokladığı da olmamıştır.

Bir köpek, gül kokusundan kendinden geçmez, “Allah bu gülleri bu kadar güzel yaratmış üstüne bir de böyle bir koku katmış!” diyemez hiçbir köpek!

Köpeklerin burunları gül kokularını alsa da, o kokudaki güzelliği almaz.

Onu ancak insanın burnu alır

 



Üye Girişi
Foto Galeri
Anket
Web Sitemizi Beğendiniz mi?

E-Bülten
Sayac



İstatistikler Yükleniyor ..!

YukariCik